Fortune US iş dünyasının basamaklarını baş döndürücü bir hızla tırmanan ve başkalarının da aynı hızla tırmanmasına yardımcı olan yöneticilerin tavsiyelerini derledi. İşte liderlik, daha başarılı olmak ve tüm bunları yaparken de zevk almakla ilgili, profesyonel dünyada yolu aydınlatacak bilgelikler..
Genç kadınlara tavsiyeler: “Bir erkeğin yapacağı şeyi yapın. Tutkularınızın peşinden gidin. Sevdiğiniz işi yapın. Gerçek şu ki, çok az insan işinde sıçrama kaydeder; bu nedenle de, sandığınızdan daha fazla başarılı olacaksınız. Eğer yaptığınız işe dört elle sarılırsanız, sizi fark edeceklerdir.”
Sevdiğiniz, tutkuyla istediğiniz bir şeyi yapın. Tutkuyla bağlı olduğunuz bir meşgaleniz olması halinde doğal olarak başarılı olacaksınız. Kadınların ya da genel olarak başkalarının yaptıklarıyla ilgili pek çok fırsat ve seçim söz konusu. Tutkuyla bağlı olduğunuz bir şeyleri yapın. Hayat kısa.
Steve Martin’in muhteşem kitabı “Born Standing Up”ta şöyle bir cümle var: “O kadar iyi olun ki sizi göz ardı edemesinler.”
Koşmayı seviyorum. Uzun mesafe koşmayı seviyorum. Çoğu zaman da zaten işle ilgili karar verme sürecinin maraton koşusuna benzediğini düşünüyorum. Başka bir deyişle, varmak istediğiniz yerin bitiş çizgisi olduğunu biliyorsunuz ama oraya giden yol her zaman da eğlenceli değil. Zorluklar var. Ancak ödüle odaklandığınızda, oraya varmak için motive oluyorsunuz.
Aldığınız en iyi tavsiye nedir?
Henüz 10 yaşındayken Spartaküs filmini seyretmiştim. Ve o günden itibaren de Kirk Douglas benim için kahraman oldu. Otuz yıl sonra, bir hayır işi organizasyonunda kendimi onun yanında otururken buldum. Orada katılımcılara o kadar tutkulu ve aynı zamanda kibar ve dokunaklı bir şekilde seslendi ki, daha önce hiç kimsenin böyle konuştuğunu duymamıştım. Bu tutkunun nereden kaynaklandığını kendisine sordum. O da daha önce bana kimsenin söylemediği çok önemli bir cümleyle karşılık verdi: “Nasıl vereceğinizi öğrenmediğiniz sürece nasıl yaşayacağınızı öğrenmediniz demektir.”
Peki sizin en iyi tavsiyeniz?
Görevin ne kadar küçük ya da büyük olduğu önemli değil; beklenenden biraz daha iyi yapmanız halinde, fark edilecek ve ödüllendirileceksiniz. Dream Works’te yaptığımız her filmle, seyircilerimizin beklentilerini aşma amacı ve iddiasıyla yola çıkıyoruz. Her zaman başarılı olmayabiliriz ama deniyoruz. Bu sizin için de geçerli.
Kaliforniya Valiliği’ne aday olmam, başarılı olamasam da, bana çok yarar sağladı çünkü eleştirilere kulak asmamayı öğrendim. Böyle bir deneyim, sonucu bilmediğiniz bir duruma atılmanız için gereken coşku, arzu ve yatkınlığı yaratıyor.
Sevdiğiniz işi yapın. İşte çok zaman geçiriyoruz. Muhtemelen son birkaç haftadır 150 saatimi işte geçirdim. Bundan dolayı da sevdiğiniz işi yapmalısınız ve etrafınızda da gerçekten, keyif aldığınız insanların bulunması gerektiğini düşünüyorum.
Genç insanlara tavsiyem şu: Eğer sizin için doğru olmadığını düşündüğünüz bir şeyler yapmanız istenilen bir şirkette çalışıyorsanız ya da liderlik ve yönetimle ilgili sıkıntılarınız varsa, hemen bırakıp gidin.
Şimdiye kadar aldığınız en iyi tavsiye nedir?
Babam bana, zevk alacağım bir iş bulmamı, seçtiğim alanda çok çalışmamı burada belli bir ün elde etmemi ve daha sonra kendi başıma bir şeyler kurmak istiyorsam, o yoldan gitmemi öğütlemişti. İşinizi seviyorsanız, o halde onu zorunlu bir görev gibi görmezsiniz. Bu da, bir işten diğerine atlamayı teşvik eden genel geçer kanıya aykırı bir durum.
Sizin en iyi tavsiyeniz?
“İşinize bakın!” ya da benim sloganım: “Sebat ve hız”.
Geçmişi hiçbir zaman korumayın. Geçmişi hiçbir zaman korumamanız halinde, sanırım hiçbir zaman onu, yapışıp kalacak kadar sevmeyeceksiniz. Ayrıca kendinizi hiçbir zaman bir ürün olarak tanımlamayın; ayrıca rekabetle de tanımlamayın. Eğer ürününüz ya da rekabetle kendinizi belirlerseniz, müşterinizin kim olduğu dikkatinizden kaçacaktır.
Şimdiye kadar aldığım en iyi tavsiye babamdandır: “Yarışa nasıl başladığınız değil, nasıl bitirdiğiniz önemlidir.”
Sizin için en iyi tavsiyem ise Victor Frankl’ın şu sözünde yer alıyor: “Başarıyı hedeflemeyin. Ne kadar çok hedeflerseniz o kadar kaçırırsınız. Başarı da mutluluk gibi, peşinden gidilecek bir şey değil. Kendiliğinden doğar ve de ancak kişinin büyük bir davaya kendisini adamasıyla beklenmedik bir yan etki şeklinde ortaya çıkabilir. “
Zor görevlere dört elle sarılın. Genellikle kolay bir iş üstlenme, o işi iyi yapma ve daha sonra daha büyük bir göreve sıçramanın daha kestirme bir yol olduğu söylenir. Bu teoride sıkıntı şu ki, kolay bir işi iyi yaptığınızda, kimse bunun farkına varmaz.
Zor görevlere aday olmak ve başkalarının çözemediği sorunları çözmek için çalışmak çok daha iyi. Böylece bir organizasyonda gerçekten güvenilir bir lider olursunuz.
Hiçbir zaman öğrenmekten vazgeçmeyin. İster işe yeni başlamış, okuldan yeni mezun birisi ister CEO olun, her şeyi bilemezsiniz. Bunu kabul etmek de bir zayıflık göstergesi değil. En güçlü liderler hayatları boyunca öğrenci olanlardır.
Aldığınız en iyi tavsiye nedir?
Kariyerimin ilk başlarında, Hong Kong’ta Çinli bir yaşlı iş adamından şu tavsiyeyi almıştım: Toplumun üç sacayağı vardır: Hukuk, mantık ve ilişkiler. Batı’da bunların öncelikli sıralaması şöyledir: Birincisi yasa, ikincisi mantık ve üçüncüsü de ilişki. Doğu’da ise tam tersi: İlk önce ilişki, sonra mantık ve daha sonra, hukuk. Bunların tümü de vazgeçilmez. Ancak bilinmesi gereken asıl şey, başlangıç noktalarının farklı olduğudur.
Sizin tavsiyeniz nedir?
İnsanlar cüzdanla satın alınabilir ve beyinleriyle de uyarılabilir. Ama yalnızca kalplerini kazanmanız halinde, tutkularının yönlendirmesiyle sizin için büyük bir çaba göstereceklerdir.
Benim tavsiyem komple bir insan olmak. Tabii ki, herkes kendi işine odaklanmalı. Ancak iş son nokta değil yalnızca sona varılacak bir araç. Kendinizi farklı ilgi alanlarına açmalısınız. Ve de sonunda, kariyeriniz için daha iyi olacak çünkü başkalarına daha ilginç ve çekici geleceksiniz.
Kadınlar için kariyer ve aile hayatlarını bir arada sürdürmek çok zor.
Öldüğüm gün insanların benim hakkımda iyi bir anne, iyi bir aile üyesi ve iyi bir arkadaş olduğumu düşünmelerini istiyorum. Bu benim için her şeyden önemli.
En çok etkilendiğim anlardan birisi de, Warren Buffett’ın Bill’le beni arkadaşlarına tanıştırmasıydı. Warren hayatta tanışabileceğiniz en nitelikli arkadaşlara sahipti ve bu da benim arkadaşlarım hakkında yeniden düşünmemi sağladı.
Warren’ın arkadaşlarıyla pek fazla bir şey yaptığı söylenemez; arada onlara ilginç bulduğu, okuduğu bir makaleyi gönderiyor. Onun bu tavrı benim de arkadaşlık hakkında yeniden düşünmeme yol açtı.
Şimdiye kadar aldığınız en iyi tavsiye nedir?
İyi olduğunu düşündüğünüzde hiçbir zaman düşündüğünüz kadar iyi değildir. Kötü olduğunu düşündüğünüzde de hiçbir zaman düşündüğünüz kadar kötü değildir. (Çocukken bana tenis hocam söylemişti.)
Peki sizin tavsiyeniz nedir?
Aynısını yapmayın. Ayırt edici bir deneyiminiz ya da perspektifiniz olsun. Ve de telafisi mümkün hatalar yapın. Harekete geçip de pişman olduğunuzda, geriye dönüşü yoktur. Harekete geçmeyip de pişman olduğunuzda ise, her zaman harekete geçebilirsiniz.
Aldığınız en iyi tavsiye nedir?
Büyük yöneticiler zor zamanları değişim için fırsata dönüştürmeyi bilirler. Nitekim generaller törenlerde değil savaşın ortasında sınanırlar. Bundan dolayı, zihinsel olarak zor zamanlara hazır olun.
Sizin bulunacağınız en iyi tavsiye hangisidir?
Duygusal yoğunluk yaşadığınız zamanlarda, çok mutluyken, şaşırmışken ya da kızgınken karar vermeyin. Benzer şekilde, konu hakkında bilgisi olan, güvendiğiniz insanlarla konuşmadan önemli bir karar vermeyin. Ancak onları dinledikten sonra kararınızı verin.
Büyüme dönemimde, annemin hiç konuşmadan telefonda zaman geçirdiğini fark etmiştim. Belki bir saat telefondaydı ama yalnızca birkaç dakika konuşuyordu. Kendisine niçin daha fazla konuşmadığını sorduğumda bana şu cevabı vermişti: “Ağzın kapalı ve kulakların açıkken çok şey öğrenirsin.”
En iyi tavsiyeyi Carnegie Mellon Üniversitesi’nde etik dersi hocamdan almıştım. Bize hukuk ve yasal düzenlemeler hakkında bir sömestr ders verdikten sonra, kariyerlerimizde önemli kararlar alırken basit bir test yapmamız gerektiğini söylemişti. “Eğer bu haber yarın gazetenin ön sayfasında yayımlanacak olsaydı, anne ve babanız sizinle gurur duyar mıydı?” Bu tavsiyesi, siyah ve beyaz olmayan kararlar vermem gerektiğinde 20 yıl boyunca bana yol gösterdi.
Peki sizin tavsiyeniz nedir?
Bir şeylerin az bulunduğu dünyada, kritik beceri fırsatları artırmaktır. Her şeyin bol bulunduğu yeni dünyada, en kritik beceri iyi seçimler yapmaktır. Hayatımızda muhtemelen takip edebileceğimizden daha fazla fırsat olacaktır. Bu nedenle de, yapacağımız seçimler daha da önem kazanıyor.
Benim tavsiyemin adı “gazete ön sayfa testi” ve şöyle bir şeye benziyor: “Yayımlanmasını istemediğiniz bir şeyi yapmayın, söylemeyin ya da yazmayın…” Bu cümle yıllar içinde aldığım önemli kararlarda yol gösterici oldu; potansiyel olarak can sıkıcı şeyleri yapmamı engellemenin ötesinde iş kararlarımız daha karmaşık hale geldikçe, çalışanlarımıza, müşterilerimize, ortaklarımıza, içinde yaşadığımız ve çalıştığımız çevreye hesap verebilme ve şeffaf olma ihtiyacı daha da önem kazanıyor. Bir şeyleri düşünürken başkalarının perspektifinden bakmayı da deniyor muyuz? Kararlarımızı kamuoyu önünde savunabiliyor ve gerekçelerini açıklayabiliyor muyuz?
Eğer çalıştığınız ortamı, bir arada olduğunuz insanları, yaptığınız ürünü ve sunduğunuz hizmetleri sevmiyorsanız, orada durmayın! Yalnızca yaptığınız şeye tutkuyla bağlı olmanız ve bunu beraber yaptığınız insanları sevmeniz halinde başarılı olacaksınız.
O dönemde aynı zamanda şirketin CEO’su olan şefim kısa süre önceki bir satın almanın bulguları üzerinde aylardır çaba harcadığımı fark etmişti. Bunun üzerine bana şöyle demişti: “Satın alma gerçekleşti yalnızca mevzuatla ilgili bazı düzenlemeler gerekiyor. Ancak sana bir önerim var. Kendini bulduğun şeyden soyutla. Bir şeyleri olumlu tarafından görebilmek için zihnini temizle.”
İnsanlara işe başlarken şöhretlerine dikkat etmelerini öneriyorum. İnsanlar karakterleri, nasıl davrandığınızı hatırlarlar. Kimse bir yatırımın ne kadar büyük olduğunu hatırlamaz. Ama iyi bir insan olup olmadığınızı, adil davranıp davranmadığınızı ve ne derece sevecen olduğunuzu herkes hatırlar. İnsanlara zor kararlar almaları için kendilerine para ödendiğini söylüyorum ama bu kararları nasıl ilettikleri ve yerine getirdikleri ömür boyu kalıcı bir izlenim yaratacak. Hayat uzundur, anlaşmalar da gelir geçer ama şöhretiniz her zaman sizinle kalacaktır.
Evliliğimde ve işimde mutsuz olduğum günlerde , Dr.Phil adlı muhteşem bir adam bana, kendim ve gıpta ettiğim kişi arasındaki tek farkın hak ettiğimden daha kötüsüne razı olmam olduğunu söylemişti. Evet, tam da buydu. Böylece, hak ettiğimden azıyla yetinmemeye karar verdim. Ufak ufak hayatımı değiştirmeye başladım. Başarı da başarıyı doğurdu.
En iyi tavsiyeyi babamdan aldım. Babam hem kendinize hem de başkalarına dürüst olmaya ve aynı zamanda büyük düşünmeye inanır. Lider olarak ekibimi gözü pek olmaya ve hesaplanmış risklerden korkmamaya teşvik ediyorum. Aynı zamanda, iş dünyasının gerçeklerini de iyi kavramalıyız.
Liderliğin bir zanaat olduğuna inanırım. Karmaşık askeri gemiler inşa eden ve sofistike ürünler için mühendislik hizmetleri sunan bir mühendislik ve imalat şirketini yönetiyorum. Ancak bizleri asıl var eden yaklaşık 40,000 kişi ve onların da en iyi liderlere ihtiyacı var. Liderlik kendiliğinden gelen bir şey değil. Mühendislik ya da muhasebecilik gibi liderlik de yatırım ve pratik gerektiriyor.
İşte ve genel olarak hayatta, ne yapmayacağınıza karar vermek ne yapacağınıza karar vermekten çok daha önemlidir (ve daha zordur). Gitmek istediğiniz her yönü ters yönden de deneyin. Odaklanma ve basitlik iş gücünü artıran unsurlardır.
Beraber çalıştığım herkese tavsiyem şu: “Dürüst olun. Düşünün. En zorunu deneyin. Bunu yaptıysanız, zaten sizden isteyebileceğim tek şey budur.”
Üst düzey liderler her zaman kendilerini başkalarının yerine de koymalı ve dinlemeli. İnsanlar hangi ırk ya da ülkeden olursa olsun, ister zengin ister fakir, siyah ya da beyaz, erkek ya da kadın olsun, sizi geliştirir, yenilikçi ve aktif kılar.
Piramidin altını ya da yeni gelişen pazarları da çözümlenmesi gereken bir sorun olarak görmeyin; bunu fark yaratacak, bazı şeylerden yoksun olanların hayatını değiştirecek bir fırsat olarak değerlendirin.
Çalışma masamda, ön tarafı gelenlere dönük olan taş bir plaket var; plakette şöyle yazıyor; “Zenginlik, paranın satın alamayacağı ve ölümün de beraberinde götüremeyeceği bir şeydir. “ Bu bana, hayatta önceliklerimizi bilmemiz ve yaşamamız gerektiğini hatırlatıyor. Teknoloji gelişiyor ve 24 saatlik bir iş döngüsü söz konusu. Unutmayın ki, iş-hayat dengesi bir mit. Her şey önceliklerimizle bağlantılı. İnsanların nerelerde zaman geçirdiğine ve nelere öncelik tanıdığına bakın; böylece nelerin onlar için önemli olduğunu anlayacaksınız. En iyi tavsiyem sadece başkalarına yönelik değil benim için de geçerli.
Aldığım ve başkalarına da aktardığım en iyi tavsiye çocuk kitabı “The Little Engine That Could”u okumaları ve bir şeyler öğrenmeleridir. Bu kitap her zaman için geçerli, güçlü bir mesaj veren basit bir masal. Çocukken ebeveynlerim bana bu masalı okumuşlardı ve ben de büyürken bu sayede her zaman amaçlarımı gerçekleştirme yolunda sebat ettim, hiçbir zaman bahane bulmadım ve olumsuz konuşanları da hiç dinlemedim. Kitabın çocuklara zorluklar karşısında geri adım atmamaları mesajı vermesi hoşuma gidiyor. Aşılamaz gibi gözüken şeyler iyimserlik ve çok çalışarak üstesinden gelinebilir.
Dünyayı bir çocuk gibi önyargılarınız olmadan görün. Meraklı olun. Öğrenmekten vazgeçmeyin.
Düşünün. Ama çok fazla da düşünmeyin. Gerçekten bilmenin tek yolu denemektir. Hata yapın. Öğrenin. Sonra tekrar deneyin.
Herkesten ve herhangi birisinden bir şeyler öğrenebilirsiniz ama önce kendiniz olun.
Kendinizi tutkulu bir şekilde yaptığınız şeye adayın. Bu hayatınıza anlam katacaktır.
Kendinizden ve etrafınızdakilerden mükemmellik bekleyin. İnanırsanız, muhteşem şeyler gerçekleşir.
Bu ilkeleri her gün uyguluyorum ve çok işime yarıyor.
Yıllar önce bir iş arkadaşım bana, insan yönetimiyle ilgili felsefemi büyük ölçüde şekillendiren basit bir konseptten söz etmişti: “Bir şeyi “olduğu gibi” şeklinde değil “olması gerektiği gibi” diyerek anlat”. Çoğu durumda, insanlar durumun gerçekliğinin farkındadır; yöneticinin görevi ise gelecekle ilgili ilham verici bir perspektif sunmaktır. İnsanların gidilecek yolu bilmeleri halinde bir araya gelmek ve bu uğurda “her şeyi vermek” için daha istekli olduklarını keşfettim; bu da hem çalışanları hem de organizasyonu en iyi sonuçlara ulaştırıyor.
İş arayanlara tavsiyem şudur: “İlk işinizi para bazında seçmeyin. Daha çok, değerlerinize uygun bir yerde çalışmayı tercih edin. Nihayetinde, nefret ettiğiniz bir işte olmaktansa sevdiğiniz bir işte çalışmanız halinde daha başarılı olacaksınız. Bunu çok iyi açıklayan bir deyiş vardır: “Sevdiğiniz bir işi yapın böylece hayatınızda bir gün bile çalışmamış olacaksınız.”
Aldığım en iyi tavsiye “risk arkadaşınızdır” şeklinde. Pek çok insan riski kaçınılması gereken bir şey olarak görür ancak biz bunu fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Tarihe dönüp baktığınızda ve halen içinde yaşadığımız dünyayı etkilemiş olan insanları düşündüğünüzde, cüretkâr olanların, var olanı bozanın ve bilinmeyene doğru maceraya atılanın başarılı olduğunu görürsünüz. Belki bazen başarısız olacaksınız ama zaten sonuç olarak hiç risk almamanız halinde de aynı olumsuz tabloyla karşı karşıya kalacaktınız.
Benden gelecek en iyi tavsiye ise şu olabilir: Liderliğinizde esnek olun. Liderler çalışanların içindeki en verimli yönü keşfedip ortaya çıkarmalı. Herkesin kendi bir background’u ve kendine özgür bir günlük yaşamı sürdürme tarzı vardır. Yönettiğiniz insanlarla temas halinde olmak ve onların nasıl yönetilmek istediklerini anlamak farkı yaratan noktadır.
Sizin aldığının en iyi tavsiye neydi?
“Gerçek değeri olan para çalışmadığınızda kazandığınız paradır. Bundan dolayı yaşam tarzınızı gelir düzeyinizin altında tutun ve kendi pasif gelir birikiminizi oluşturun.” – Jim Dunstan, Darden School of Business, University of Virginia
Sizin tavsiyeniz?
CV’lerimizin, biyografilerimizin başarılarımızı, ödüllerimizi vs ortaya koyması anlaşılabilir bir durum. Bu da güzel bir şey! Bununla birlikte bizleri genellikle şekillendiren, bize yol gösterenler başarısızlıklarımız, fiyaskolarımız ve hatta paramparça oluşlarımızdır. İşte bunlar bizi “biz yapan” şeylerdir.
Ben MMA ve UFC fan’ıyım (Dövüş sanatları sporu). Bu kişiler yalnızca dövüşçü olmayıp aynı zamanda inanılmaz bir zihinsel disiplini ve zekası olan elit atletler. Bana göre, UFC Şampiyonu George St.Pierre’den daha iyi bir spor elçisi yok. Kendisi birkaç yıl önce önemli bir karşılaşmanın ardından şöyle bir açıklama yapmıştı: “Her zaman benden daha iyi güreşçiler, benden daha iyi boksörlerle çalışırım. Sizden daha iyi olan insanlarla çalıştığınızda, zorluklarla başa çıkmayı öğrenirsiniz. Kendi kendime meydan okumak da beni daha iyi hale getirir.”
Bu söz yalnızca önemli bir karşılaşmadan önceki stratejik yaklaşım olmakla kalmayıp aynı zamanda bir lider olarak benim açımdan da anlamlı. Etrafımda benden daha akıllı ve benimkilere kıyasla çok daha çeşitlilik sergileyen becerilere sahip liderlerin bulunması da benim açımdan aynı derecede önemli. Aynı zamanda, ekibimdeki liderlerle de iyi bir denge kurmaya çalışıyorum. Benim fikirlerime ve iş dünyasındaki kanıksanmış formüllere meydan okuyacak entelektüel kapasiteye sahip bir ekip oluşturmayı önemsiyorum.
Şirketinizle ilgili belli bir algıya sahip potansiyel müşterilerle toplantılar yapacaksınız. İnsanların gözlerinin içine bakın, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu ve bunu düzeltmeniz için size gelindiğini bildiğinizi gösterin.
Kendinizi pazarlayın. Bundan çekinmeyin, pozitif ve neşeli bir şekilde bu tavrı ortaya koymanızda mahsur yok. Potansiyel müşterilere işi istediğinizi söyleyin. Utanmayın, gurur para kazandıran bir şey değil.
“Hiçbir zaman zayıf noktalarınızı bir başkasının güçlü yönleriyle karşılaştırmayın.” Bu, işletme okuduğu sırada kocamın öğrendiği bir tavsiyeydi ve başkalarının nasıl başardığına şaşırıp kaldığımız, bize göre yapılması çok zor bir şeyler söz konusu olduğunda sürekli birbirinize tekrarladığımız bir mantra’dır. Özellikle rekabetçi, iddialı insanlar için bu tür karşılaştırmalar kışkırtıcı olsa da, kendi yeteneklerinize odaklanmanız gerektiğini hatırlatan bir söz olması açısından önemli. Ancak bu şekilde gerçek anlamda bir etki yaratabilirsiniz. Mucize de ancak herkesin kendisine özgü becerilerinin koordinasyonunun yaratabileceği bir şeydir.
Birkaç yıl önce ölen The Gap’in kurucusu ve CEO’su Don Fischer bana, yıllara dayanan işe alım deneyimine rağmen seçimlerinin sadece yarısında başarılı olabildiğini söylemişti. Ayrıca yeni birisinin işe başladığı ilk iki haftada, doğru mu yoksa yanlış bir tercih mi olduğunu anlayabiliyordu. Kişi işe uygun olmadığında da harekete geçmek için fazla beklemiyordu. Değişiklik olacağını beklemenin kötü bir kararı daha da vahim hale getireceğine inanmıştı; bu, artık benim de paylaştığım bir fikir.
Nihai ürüne olabildiğince yakın durmaya çalışın. Lider olduğunuz için her tür sorun sizin masanıza gelir ve bu da dikkatinizi bütünüyle o anki krize yoğunlaştırmanızı engeller. Ancak her şeye rağmen asıl olarak esas görevinize odaklanmanız önemli; benim durumumda bu, sahneye koyduğumuz üründen sorumlu sanatçılar ve diğer çalışanlarla yakın temas halinde olmak anlamına geliyor.
Çatışma ve gerilimden de korkmayın. Liderin huzursuzluk yaratmaması tabii ki önemli ancak aynı şekilde kanıksanmış düşüncelere, sürü psikolojisine meydan okumak da, daha iyiye ulaşmayı hedefleyen bir yaklaşım.