Bilmeniz Gereken 5 Nobel Ekonomi Ödüllü Ekonomi Teorisi

  • Ekonomi
  • Gökşen Akyüz

Bilmeniz Gereken 5 Nobel Ekonomi Ödüllü Ekonomi Teorisi

1969’dan bu yana Alfred Nobel anısına verilen Svergies Riksbank Ekonomi Ödülü, ekonomi alanında çığır açan fikirleri araştırıp test eden 71 kişiye verildi. Bu yazımızda, kesinlikle bilmeniz gerektiğini düşündüğümüz Nobel Ödüllü fikirleri sizinle paylaşacağız. Bu fikirler, Nobel Ödülü almış olmalarının yanı sıra her gün televizyonlarda duyabileceğiniz kadar yaygın da.

1. Davranış Ekonomisi

Psikolog Daniel Kahneman, 2002 yılında “ekonomi bilimine psikoloji perspektifinden bakması ve özellikle insanların belirsizlikler karşısındaki karar verme mekanizmalarını incelemesi” nedeniyle Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görüldü. Kahneman’ın araştırması, amaca uygunluğun maksimize edilmesi teorisinin beklentilerinin aksine insanların her zaman rasyonel şekilde öz çıkarlarını düşünmediğini ortaya koydu. Bu çığır açan konsept, davranış ekonomisi adlı çalışma alanının da temeli oldu. Kahneman bu çalışmasını Amos Tversky ile beraber yürütmüştü fakat Tversky 1996 yılında vefat ettiği için ödülü alamadı (Nobel kurallarına göre ölüm sonrası ödül verilememekte). İkili, insanları mantık dışı kararlar vermeye iten genel bilişsel ön yargıları tanımlamışlardı. İkiliye göre insanları mantıksız kararlar vermeye iten en önemli üç ön yargı  demirleme etkisi, planlama yanılgıları ve kontrol ilüzyonu. İkilinin “Prospect Theory: An Analysis of Decision under Risk” (Türkçe’ye çevrilmedi) adlı makalesi, ekonomi alanında en çok referans gösterilen makalelerden biri. Kahneman’a Nobel Ödülü’nü getiren beklenti teorisi (prospect theory), insanların belirsizlik karşısında nasıl karar aldıklarını inceliyor. İnsanlık olarak algılanan adillik ve kayıptan kaçma gibi rasyonel olmayan yollar izlemeye meyilliyiz. Örneğin düşük çaplı bir alışverişte ufak bir indirim için çok çabalarken, aynı indirimi daha büyük çaplı bir alışverişte hiç talep etmemeyi seçebiliyoruz. Kahneman ve Tversky’nin çalışması ayrıca insanların temsil edilebilirlik gibi genel kuralları da mantık dışı kararlar vermek için kullanabileceklerini ortaya koyuyor. Örneğin ayrımcılığa uğrama endişesi taşıyan bir kadın tanımı verilip bu kadının sıradan bir banka memuru mu yoksa feminizm aktivisti mi olduğu sorulduğunda insanlar genelde ikinci şıkkı düşünmekteler; halbuki olasılık yasalarına göre söz konusu kadının sıradan bir banka memuru olması daha olası.

2. Ortak Kullanılan Kaynakların Yönetilmesi

Indiana Üniversitesinde siyasi bilimler profesörü olan Elinor Ostrom, 2009 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan ilk kadın oldu. Kendisine ödülü getiren araştırması ise “ortak kullanılan kaynakların ekonomik olarak yönetimi” idi. Araştırma, insan gruplarının su kaynakları, balık ve ıstakoz rezervleri, otlaklar gibi kaynakları ortak kullanım hakkı ile nasıl yönettiğini irdelemekteydi. Ostrom, bu çalışması ile Garrett Hardin’in “orta malların trajedisi” teorisinin kader olmadığını kanıtladı. Hardin’in teorisine göre, ortak kullanıma açık kaynakların tükenmemesi adına devletin veya özel şirketlerin kontrolüne verilmesi gerekmekteydi, çünkü her birey ortak kullanım alanından kendisinin maksimum fayda sağlamasını isteyecekti. Ostrom, bireyler arasında ilişkiler varsa ve söz konusu grup, söz konusu kaynağa fiziksel olarak yakınsa hiçbir kontrol mekanizmasına gerek kalmadan o kaynağın topluma en verimli olacak şekilde yönetilebileceğini gösterdi. Ostrom’a göre bu kontrol mekanizmaları, söz konusu kaynağın bulunduğu çevrenin koşullarını ve onu kullanan toplumun normlarını tam olarak bilmediği için o kaynağı çok daha verimsiz yönetirdi; kaynağı kullanan topluluk ise kendi kuralları içerisinde o kaynağı koruyacak ve öz denetim sağlayacaktı. Ostrom’un çalışması hakkında daha fazla bilgi edinmek için kendisinin 1990 çıkışlı “Governing the Commons: The Evolution of Institutions for Collective Action” (Türkçe’ye henüz çevrilmedi) kitabına, veya 1999 tarihinde Science Journal dergisinde basılan  “Revisiting the Commons: Local Lessons, Global Challenges” (Türkçe’ye henüz çevrilmedi) adlı makalesine bakabilirsiniz.

3. Kamu Tercihi Teorisi

James M. Buchanan Jr., 1986 yılında “ekonominin ve politik kararların sözleşmesel ve anayasal olarak temellendirilmesi teorisini geliştirmesi” nedeniyle Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandı. Buchanan’ın kamu tercihi teorisine en büyük katkısı, kamu sektörünün aldığı kararlarda kamu tercihinin etkisi ekonomi biliminin ve siyasi bilimlerin ışığında değerlendirmesi oldu. Buchanan’ın ortaya koyduğu verilere göre “kamu görevlisi” olarak adlandırılan ve kamu yararına kararlar alması beklenen görevliler, aynı özel sektördeki gibi yalnızca kendi çıkarlarına göre karar almaya daha yatkın. Buchanan, teorisini “içinde romantizm olmayan politika” olarak tanımlıyor. Bizler, Buchanan’ın politik sürece, insan doğasına ve serbest piyasa etmenlerine dayanan teorisini kullanarak politik aktörleri motive eden etmenleri saptayabilir, böylece hangi politik kararların alınacağını daha iyi ön görebiliriz. Bu öngörüler, toplumun çıkarına daha çok uyacak kararların alınması için kullanılabilir. Örneğin seçimle gelen kamu görevlilerin daha fazla oy almak için yapmaktan hiç çekinmediği bütçe açıkları gibi olguları hükümet harcamalarına sınır koyarak azaltabilir, böylece vatandaşlara düşen vergi yükünü azaltabiliriz. Buchanan, kendisine Nobel Ödülünü getiren, Gordon Tullock ile 1962 yılında yazdığı The Calculus of Consent: Logical Foundations of Constitutional Democracy.” (Türkçe’ye çevrilmedi) kitabında, görüşlerini ayrıntılarıyla anlatıyor.

4. Oyun Teorisi

1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülen John C. Harsanyi, John F. Nash Jr. ve Reinhard Selten’ın çalışması ise “İşbirliksiz oyunlar teorisindeki dengenin analizi” idi. Bu üç bilim adamının çalıştığı işbirliksiz oyunlar, “oyun teorisi” dediğimiz geniş kapsamlı bir teorinin bir parçası. İşbirliksiz oyunlar, katılımcıların bağlayıcı anlaşmalar yapmadıkları oyunlara denir. Her katılımcı, hamlelerini diğer katılımcıların nasıl davranacağını bilmeden, yalnızca kendi tahminlerinin üzerine kurar. Nash’in bu teoriye en büyük katkısı, kendi adıyla bilinen ve işbirliksiz oyunların sonuçlarını tahmin etmek için kullanılan “Nash Dengesi”. Ünlü bilim adamının 1950 tarihli doktora tezi olan “İşbirliksiz Oyunlar” bu dengenin detaylarını veriyor. Nash Dengesi, daha önceki yıllarda iki kişilik, sıfır toplamlı oyunlar üzerine yapılan araştırmaların derinine iniyor. Slten, Nash’in bulgularını dinamik stratejik etkileşimlere, Harsanyi ise eksik bilgilerin olduğu senaryolara uygulayarak ekonomi bilimine büyük katkılarda bulundular. Bu üç bilim insanının katkıları olipoloji ve endüstriyel organizasyon teorisi analizi gibi ekonomik alanlarda uygulanıyor, hatta yeni çalışma alanlarına ilham kaynağı oluyor.

5. Asimetrik Bilgi

George A. Akerlof, A. Michael Spence ve Joseph E. Stiglitz, 2001 yılında “asimetrik bilgi ağına sahip piyasaların analizi” çalışmaları ile Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandılar. Üçlünün bulgularına göre kusursuz bilgi ağı üzerinden kurulan ekonomik modeller sıklıkla yanlıştır, çünkü her tür ekonomik alışverişte bir taraf diğerinden daha fazla bilgiye sahiptir. Buna da “asimetrik bilgi” denmektedir. Asimetrik bilgi denilen olguyu kavramak, bazı piyasaların nasıl çalıştığını daha iyi anlamamızı ve şirketlerin şeffaflığının ne kadar önemli olduğunu fark etmemizi sağlar. Akerlof, asimetrik bilgiyi açıklamak için satıcıların ürünlerin kalitesi hakkında alıcıdan çok daha fazla şey bildiği, bu yüzden defolu ürün satışlarının sıklıkla yaşanabileceği (ki bunu da “ters seçilim” diye adlandırır) bir piyasayı kullanmıştır. Daha detaylı bilgi için kendisinin 1970 tarihli  “The Market for ‘Lemons’: Quality Uncertainty and the Market Mechanism” (Türkçe’ye çevrilmedi) adlı makalesine bakabilirsiniz. Spence’in araştırması ise imleşime, yani piyasanın daha bilgili katılımcılarının, daha az bilgili katılımcılara sağlayabildiği veriye odaklanıyor. Örneğin bir şirkette işe başvuran genç bir çalışan adayının eğitim geçmişi, onun şirkette ne kadar verimli olacağına, veya bir şirketin karlılığını göstermek için hissedarlarına temettü ödemesi dağıtmasına imleşim denmektedir. Üçlünün sonuncu ismi olan Stiglitz ise sigorta şirketlerinin hangi müşterilerin daha büyük risk potansiyeline sahip olduğunu anlayabilmek için farklı düşülebilirler ve primler içeren farklı kombinasyonlar kullananileceğini gösteri (kendisi bu sürece “görüntüleme” adını vermiştir). Bugün bu konseptler o kadar yaygın ki birçoğumuz bu konseptleri kanıksıyoruz; fakat bu konseptler ilk kez ortaya atıldığında çığır açıcı yöntemler olarak görülmüştü. Yazımızı noktalarken şunu da söylemeden geçmeyelim; 1969’dan bu yana dağıtılan Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülen daha birçok ekonomi teorisi var ve hepsi de göz atmaya değer. Fakat bizim burada sıraladığımız beş teori, sizin günlük hayatta dahil kullanabileceğiniz, karşınıza sıklıkla çıkması muhtemel olanlar. Son olarak, John Maynard Keynes, Adam Smith ve Max Weber gibi dünyanın en önemli ekonomistlerinden çok önemli dersleri içeren benzer yayınımıza da bakmanızı tavsiye ediyoruz.